Investing: It is a gamble whose success depends on an ability to predict the future.

14 Eylül 2010 Salı










Buğday_Eylül_2010

Bu ayda altında olduğu gibi buğday da geçmiş tahminlerimizin ne şekilde, ne kadarının gerçekleştiğini ve şimdiki durumunun ne olduğunu ve gelecekte nasıl olacağı hakkında bir kaç tahminde bulunacağız.

Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi Rusya’dan gelen buğday ihracatını gelecek senenin hasat dönemine kadar yasaklayacağına dair açıklama ve ABD’nin Mısır ve Almanya’ya yüksek fiyattan yaptığı toplam çeyrek milyon tonluk ihracatı 700 dolara kadar duşen CME Aralık ayı buğday vadelilerinin 735$a kadar çıkmasına sebep oldu ama bundan sonraki süreçte gelen kar satışları fiyatların bir miktar hız keserek 725$lı seviyelere gelmesine sebep olmuştur. Yani beklentilerimiz dahilinde olan öncelikle 880 sonrasında 1000 dolara çıkma ihtimali şimdilik zayıf bir ihtimal olarak görülüyor.

Genel Üretim Tahminleri:

AB : %0.2 düşüşle 129.5 milyon tona

- Almanya’da devam eden yağmurlar AB’de buğday üretimi ve kalitesi konusunda çekincelere yol açıyor. Bu sebeple de Almanya buğday üretim tahminini bu sene geçen seneye göre %5 düşürerek 23.9 milyon tona çekti.

Kazakistan: %30 düşüşle 14.2 milyon tona,

Rusya: %22.2lik düşüşle 44 milyon tona,

Ukrayna: %14.8 düşüşle 17.6 milyon tona düşeceği tahmin ediliyor.

Canada: Kanada’da 2010-2011 dönemi için 1.8 milyon tonluk bir buğday üretim artışı beklenmesine rağmen şimdiye kadar kötü hava koşulları sebebiyle son 5 yıldır ortalama %28i toplanırken bu sene %8’lik kısmının olgunlaşması ve toplanması üretim artışına rağmen endişelere sebep oluyor.

131 milyon tonluk toplam dünya buğday ticaretinin 15 milyon tonluk ihracatını karşılayan Rusya’nin ihracat yasağından önce 3milyon ton civarında ihracatiyla bu gap 12 milyon tona düşmesine rağmen Kazakistan ve Ukrayna’dan gelecek olan kötü rekoltelerle 16milyon ton civarına çıkması bekleniyor. Ayrıca 2010-2011 dönemi stok beklentileri 191 milyon tondan 175 milyon tona kadar düşürülmüş durumda.

Rusya devlet başkanı Medvedev, devlet tahıl stoklarının ülkenin ihtiyacinı karşılamak için yeterli olmadığını ve 'Müdahele Fonu yetersiz kalabilir. Her durumda tahıl arayışı içine girmemiz gerekiyor. Piyasadaki tıkanıklık hala aşılmayı bekliyor ve bu hükümetin sorumluluk alanında’ açıklamasını yaptı. Rusya’nın 9.5 milyon tonluk tahıl rezervi bulunuyor. 2010/2011 dönemi buğday üretimi 44 milyon ton ve global üretimde 7 milyon tonluk düşüşle 644 milyon ton olması bekleniyor. Bunun 6 milyon tonluk kısmı Rusya’dan kaynaklanıyor.

Bu durumda da ihracat kapılarını kapatıp arkasını dönen Rusya’dan hariç diğer ülkelerin oturup bu aradaki gap’i (ki bunlara Kazakistan, Ukrayna gibi kötü hasat yapacak olan ülkeleri de eklemeliyiz) nasıl kapatırız diye düşünmeleri gerekiyor ve bu sebeple de DGO(DÜnya Gida Örgütü) başta Rusya'daki gelişmeler olmak üzere küresel anlamda gıda mevzusunu masaya yatırmak için bu ay sonu toplanıyor. Amaç tahıl ihraççısı ve ithalatçısı ülkeleri aynı masada toplayıp makul ve mantıklı bir plan yapıp paniğe sebep olacak haberlere mahal vermemek istiyor.

Dünya ilk 5 buğday üreticisi;

1

Çim

113,000.00

2

Hindistan

77,500.00

3

Rusya

58,000.00

4

ABD

55,139.00

5

Kanada

26,000.00

Türkiye’deki duruma baktığımızda ise 2009 yılı toplam buğday üretimi 20.6 milyon ton Türkiye’nin Dünya buğday üretimi sıralamasında 9. Sırada yer aldığını görüyoruz.

Türkiye’nin 2009 yılı buğday ithalatı 3.4 milyon ton ile 899 milyon dolarlık bir para çıkışına yol açmış yani 264$/ton’luk bir alım fiyatı yakalanmış. Bu fiyatın sene içinde ortalama 2’ye katlandığını varsaydığımızda ülkemizden çıkacak olan ekstra bir 900 milyon dolara tekabül ediyor ve 301bintonluk buğday ihracatı bu açığı kompanse etmede etkili olamıyor (60.6 milyon dolar)lık ihracat geliri en fazla 150 milyon dolara çıkarak 750 milyon dolarlık bir ek dış ticaret açığına sebep oluyor. Bu da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkililerinin söylediğinin aksine buğday fiyatları belirli bir miktar etkileyebilecek gibi görünüyor.

Rusya’nın ihracat yasağından sonra iyice hasaslaşan ve 730 lu seviyelerde gezinen buğday fiyatları kısa vadede gelecek olan hasat haberleri ve hava durumuyla ilişkili olarak kısa dönemli volatil bir hal alarak iniş çıkışlara sahne olacağa benziyor. Kısa vadede 740 seviyeleri direnç ve 700 seviyesi de ilk destek seviyesi olarak görülüyor. Orta vadede ise 660 destek 880 direnç seviyeleri arasında gidip geleceğe benziyor.

Gelecek aya görüşmek üzere...

Altin_Eylül_2010





Eylül ayı altın yorumlarıyla yine altının geçmiş aydaki durumunu değerlendirip benim öngörülerimle paralel mi değil mi diye bakip içinde olduğumuz ayın tahminlerinde bulunacağız.

Yukarıda görülen Spot altın fiyatları ve CME- Aralık vadeli altın fiyatlarına baktığımizda Temmuz 2010 ortalarında 1271 seviyesinden dönen altın fiyatlarının bu seviyelere kadar zorladığını ve şu anda 1252 dolar/ons seviyesinde bulunduğunu görüyoruz. Fiyat artışlarındaki en önemli sebep Stres testleriyle Avrupa ayağında tazelenen güvenin ABD ayağında aynı performansı gösterememesi ve bümüye endişelerinin geçtiğimiz 1 ay boyunca büyüyerek devam etmesinden kaynaklanıyor.

Ama son anlarda FED’den ve piyasalardan gelen haberle endişeleri bir kısım da olsa azaltmaya yeter nitelikte. Son olarak ABD'deki "Jackson Hole" ekonomi sempozyumunda ve Bernanke’nin geçen hafta yaptığı konuşmasında , önde gelen Merkez Bankaları'nın Başkanları gerek görülmesi halinde gevşek para politikası uygulamaları bazında yeni adımlar atılabileceğini belirtmeleri ve Fed'in son açıklanan toplantı notlarında ekonomik görünümün beklenenin üzerinde kötüleşme sinyalleri vermesi durumunda daha fazla "mortgage'a dayalı varlık" satın alınabileceğinin belirtilmesi FED’in hala ekonominin arkasında hazır beklediğini ve herhangi bir kriz oluşması halinde buna müdahele edebileceğini belirtmesi piyasaların bugünlerde yatay seyredeceği izlenimini veriyor(tabi ki herhangi bir ilgili büyüme datası kötü gelmez ve makro ekonomik görünüm beklenen kötüleşmeden daha kötü gelmez ise). Öte yandan BOJ, bankalara yönelik sabit faizli fonlama operasyonlarının hacmini 20 trilyon Yen'den 30 trilyon Yen'e yükselttiğini açıklaması ve mevcut 3 aylık ihalelerin yanısıra bundan sonra 6 aylık ihaleler de açacağını duyurmasıyla asya ayağında da ayaklar yere düzgün basacağının sinyali verildi. Avrupa’da ise şimdilik datalar yatay bir seyir izleyerek ne umut ne de umutsuluk veriyor.

İkinci dip tartışmalarının alevlendiği günlerde gelen iyi istihdam ve büyüme dataları ve ABD’de beklentilerden iyi gelen ISM imalat endeksiyle başlayan Eylül ayında trend, tarım dışı istihdam verisinin de beklentilerden iyi gelmesi sonrasında kötü günler Ağustos ayında kaldı gibi görünüyor.

Obama’nın kongre seçimleri öncesinde oy kaybını önlemek için açıklamaya başladiği bütçeye eklenmesi planlana 50 milyar dolarlık altyapı gideri ve benzeri gelecek olan makroekonomik önlemler piyasaları ayakta tutacak ve düşüşü engelleyecek gibi görünüyor.

Altın da 1250.00 $/ons seviyesinin bugün kırılması piyasalarda risk unsurlarının devam ettiğini ve Altının mevcut konjektürde gücünü koruyacağını destekler nitelikte.

Teknik olarak 1250.00 $/ons önemli destek konumunda, ve bu destekten sonra yeni hedef 1265.00 $/ons hedef seviye olacaktır ve önemli bir satış firsatı elde edilebilir. Aşağı yönlü kar realizasyonunda ise 1230-35 $/ons önemli destek seviyesi olarak görülüyor. Bu seviye aşağı yönlü kırılmadıkça Altın gücünü kısa ve orta vadede korumaya devam edecektir. Ama genel konjöktürde dikkat edilmesi gereken yine büyüme verileri ve enflasyon verileri olması gerekmektedir.

Türkiye VOB-Altın-Ekim vadelileri ise yurt dışı piyasalara paralel bir şekilde 60.500-60.900 seviyelerinde seyretmekte. Burada da 61.200 ve 62.000 seviyeleri önemli direnç seviyeleri olarak karşımıza çıkıyor. 60.000 seviyesi ise destek olarak karşımıza çıkıyor.

Silikon Vadisi ve Teknoparklar



1950lerde San Francisco Stanfard Univesitesi mühendislik fakültesi dekanı olan Frederick Terman, o günlerde bütün dünya teknolojisinin başını çekecek ve ABD’nin en verimli sektörü olacak teknoloji sektörü için bir karargahın temellerini attığının farkında değildi. O, Stanford Campus’un yanında şirketler kurmaları için kampus alanının bir kısmını lease edip, öğrencilerini teşvik etmeye başladığında ve sadece teknoloji kurumlarının dahil olduğu bir alan olmasını istediğinde Silikon Vadisi de yavaş yavaş şekilleniyordu. Terman bundan sonraki süreçte ‘the father of the silicon valley’ olarak anılmaya başlanacaktı. Ayrıca Silikon vadisi ismi, yarıiletkenlerin(semiconductors) yapımında kullanılan silikondan ötürü gelmişti. Bu da Stanford’da 1971’de yayınlanmaya başlayan ‘Silicon Valley USA’ gazatesiyle de bu isim perçinlenmiş oldu.

Ülkenin ve dünyanın en tanınmış teknoloji markaları olan HP, Apple, Kodak, GE, Intel kurulmaya ve (rakipsiz) marketi ele geçirmeye başladıklarında ek anapara ihtiyacı olduğunu farkettiklerinde bu kez de sahneye Venture Capital Firmler(Risk Sermayesi Ortaklığı) 1970’li yillarda Sand Hill Road’da çıkacaktı. 1980’deki Apple’ın 1.3 milyar dolarlık IPO(halka arz)’dan teknoloji sektörü kendini kanıtlamış oldu ve Venture Capital şirketleri teknolojiye odaklanmaya başladı. Bu süreçte diğer ihtiyaç duyulan ve hızlı açılmada önemli olan hukuksal konular da açılan hukuk büroları ve danışmanlıklarıyla yerlerini almışlardı.

Bundan sonraki süreçte sahneyi, NASA’yla ilk insanı uzaya yollayan, bir çok elektronik aleti ortaya çıkaran bir devlet ortaya çıkmış oluyordu.

Teknoloji şirketlerinin değerini en iyi şekilde ölçen endeks olduğunu düşündüğüm, Silicon vadisinin en büyük 150 şirketini kapsayan endeksin market değeri 1400 milyar dolar, evet evet yanlış duymadınız 2010 Mart rakamlarıyla, SV150 endeksi Türkiye GSMH’sının (2009:610 milyar dolar) iki katında da fazla. IMKB 100’ün piyasa değerinin is (2010 Eylül: 233.77 milyar dolar) 6 katı.

Türkiye’ye baktığımızda ise gelişmişlik açısından ve teknoloji açısından yukarıdaki grafikler açıklayıcı olabilirler. Önümüzdeki asır boyunca en önemli iletişim yolu olacak DSL’lerin yerini alacak olan geniş bant bağlantısında %6-7’lik bağlantı oranıyla 30 OECD ülkesi içinde Meksikanin arkasında sonuncu olarak geliyoruz. Bilgiyasar kullanımı %43,2 lere kadar ve internet kullanımı da %41.6’lara kadar çıkıyor ve artmaya devam ediyor. AR-GE nin GSMH’ya oranına baktığımızda ise umut verici gelişmeler yaşansa da %0.73 ile çok düşük bir Ar-Ge gideri görünüyor (Heronları Tr’ye satan Israil ise bu alanda birinci sırada, GSMH’sının %6’sını Ar-Ge’ye harcıyor-Demekki olay dinle alakalı değilmiş!). Türkiye’nin de kendini geliştirebilmesi için %2’li seviyeleri görmesi gerekiyor, bu seviye de Binalı Yıldırım bey tarafından yapılan tahminlerle 2013’te gerçekleştirilmek isteniyor.(zor ama niyet önemli!)..

Bu süreçte en önemli gelişme ise Silikon Vadisi ve Silikon Vadisi’nde esinlenerek gelişmekte olan ülkelerde kurulan Teknoparklardan esinlenerek TR’de tekno parklar kurulmak isteniyor. 19 tanesi şu anda operasyonda olan 38 tane teknopark kurulmak isteniyor. Amaç Silikon Vadisi’ndekiyle aynı. Üniversite öğrencileriyle sektörü birleştirmek ve bütün bilişim sektörü şirketlerini bir araya getirerek inovatif bir sinerji yaratıp işsizliği önlemede önemli rol oynayan bilişim sektörüyle işsizliği azaltıp , beyin göçünü tersine döndürüp, refahı artırmak. Bunun için sübvansiyonlar ve altyapı hizmetleri hazırlanmış olsa da bu hizmetler yine de gelişim için yetersiz kaliyor. Ar-ge sübvansiyonlarının 1-2 yılı aşmaması 8-9 yılda ayağa kalkan bir bilişim şirketi için kısa bir süre. Bunun dışında sübvansiyonların sektör spesifik değil de toptan verilmesi bir kaosa yol açıyor. Birşeyler yapılmak isteniyor ama bu koordineli ve altyapısı hazirlanmış degil ve tamamen kopyala yapıştır sistemiyle yani TR için uygun mu değil mi diye bakılmadan bu konuda başarılar kazanmış Tayvan, Kore, Izlanda, Hindistan gibi ülkelerden kopyalanıyor bu da TR bilişim sektörünün genlerine uymayan yönler olduğunda sıkıntıya yol açıyor. Bunun dışında Silicon Vadisinde olduğu gibi şirketlerin büyümeleri için gereken gerekli para(Venture Capital şirketler), bir elin parmaklarını geçmiyor ve onlarda bankaları projenin önemine dikkat çektirmede güçlük çekiyorlar. Ayrıca yine Silicon Vadide olduğu gibi herhangi bir hukuk(legal services), pazarlama, satış koordinasyonu da sağlanamamış durumda.

Ama güzel şeyler de oluyor tabiki. Şirketlerin Ar-Ge’den gelen gelirlerine uygulanan gelir vergisinden 2013’e kadar muaf tutuluyor ve bu şirketlerde KDV uygulaması kaldırılmış ve çalışan araştırmacı ve yazılımcılardan gelir vergisi alınmıyor. Üstüne üstlük ücretsiz arazi bulunması ve bina masraflarının bir kısmının karşılanması diğer önemli destekler.

Bu süreçte de geriye dünyaca ünlü bilişim şirketlerinin ülkemize gelip Ar-ge çalışmalarına burda devam etmeleri ve Türk şirketlerinin de yabancı uyrukluşirketlerle yapılan bilgi alışverişiyle kendilerini geliştirip uluslararası arenaya açılmayı bekliyor. Yüksek teknoloji ürünlerine geçişte sorunlar yaşayıp, orta teknoloji olan otomotiv kimya gibi sektörlere yoğunlaşması yüksek teknolojide competitive advantage’ımızı azaltsa da ve rakip ülkeler bu konuda baya yol kat etselerde geleceğin sektörü olacak yüksek iş edindirme potansiyeliyle bilişim sektörü Türkiye için öncelikler arasında yer almalı diye düşünüyorum.

Görüşmek üzere...

Türk Bankalarının Yurt Dışı Açılımları

Küresel finans krizi uluslararası bankaların zor duruma düşmelerine, bazılarının batmasına neden oldu. Krizden sağ çıkan bankalar ise yeni yatırım için korkar hale geldiler. Bu süreçte faiz oranlarını %16’lardan %9a kadar düşen mevduat faiz oranlarıyla Türk bankaları karlılığını artırarak, şu anda yurt dışı açılımı için her zamankinden daha istekli görüntü sergilediler. Bu görüntü gerçeğe dönecek mi yakın zamanda (1-2 yıl içinde göreceğiz)..

Yurt dışında yerel sermayenin sahip olduğu bankalar dahil olmak üzere, şu anda Türk bankaları iştirakleri, şubeleri, temsilcilik ofisleri ile faaliyet gösterdikleri 30 ülkede, 9 bini aşkın kişiye istihdam sağlıyor. Rakam yüksek görünebilir belki ama 2009 itibarıyle 172bin 400 kişiyi istihdam eden Türk bankacılık sektörü içinde toplam 49 bankada sadece %5’lik yer kaplıyor.

Bu süreçte de birçok banka, satın almalar ya da temsilcilikler kurarak yeni ülkelere yelken açma ya da halen faaliyet gösterdiği ülkelerde operasyonlarını yeni şubeler açarak büyütmeyi planıyor. Bunlara en büyük desteği de BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, artık yurt dışına açılmanın vakti geldi diyerek destekliyor. Bu arayış içinde en çok öne çıkan genel seçenekler ise ‘komşu ülkeler’ ve ‘Balkanlar’ olarak karşımıza çıkıyor.

Aslında en başından rotayı yurt dışına çeviren başarılı örnekler de var. Türkiye’de kurulu olmayıp yurt dışında faaliyet gösteren Türk sermayeli bu bankalara en önemli örnek, büyüklüğü ve faaliyetleri bakımından Hüsnü Özyeğin’in patronu olduğu Fiba Holding’in iştiraki olan Credit Europe Bank. Bir diğeri de Oyak Grubu’nun iştiraki olan OyakAnker Bank. Halen dokuz ülkede 206 şubesi ile faaliyet gösteren Credit Europe Bank’ın toplam kredileri yaklaşık 5.8 milyar Euro, mevduat büyüklüğü de 8.2 milyar Euro düzeyinde.

Bugüne kadar Türk bankacılığının getiri ve marjların iyi olması nedeniyle dışarıya çok açılmadığını Türkiye’nin yaşadığı 2001 krizi sonrasında toparlanma sürecine girdiğini ve batı ile yakın coğrafyadaki ülkelerden ayrışma noktasına geldiğini hepimiz yakından izledik.

Ancak şu anda ekonominin iyileşmesinin doğal bir göstergesi olarak marjların daralmaya başladığını,risklerin arttığını bu ortamda da Türkiye’deki pazar payını büyütmenin maliyetinin çok yüksek olduğunu da yakından izleyeceğiz ve 2010 ikinci çeyrekte düşen banka karlarıyla da izlemeye başladık aslında. Bu dönemde gözler artması muhtemel olan enflasyon ve faizlerde olacaktır.

İşbank:

· Türkiye’nin tüm şehirlerini kapsayan şubeler yurtiçinde 1.104 şube, yurtdışında ise 15 şubeye ulaşmıştı.

· İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray açıklamasına göre 2010 yılı için yurt dışında banka bölgesel bir oyuncu olmayı hedefliyor.

· 2010 yılında, Azerbaycan’da şube açarak, Mısır’da ve Suriye’de birer temsilcilik kurarak yurt dışı örgütünün genişletilmesi planlanıyor.

· “Mali iştirak İşbank GmbH, Romanya ve Bulgaristan’da örgütlenmeye yönelik çalışmalarını sürdürüyor. Banka, 2010 yılında, Rusya ve Kazakistan’da girişimlerini sürdürecek, yakın coğrafyasındaki piyasaların araştırılmasına hız verecek.

Ziraat Bankası:

· İlk dış birimi 1964 yılında Almanya’da temsilcilik olarak faaliyete başlayan Ziraat Bankası, bugün 17 ülkeye yayılan iştirak, şube ve temsilcilikleriyle en geniş yurt dışı teşkilatına sahip konumda. Halen Bulgaristan, Irak, Yunanistan, Pakistan, İran, Bosna Hersek, Özbekistan, Türkmenistan’da iştirak, şube ve temsilcilikleriyle yer alan tek Türk bankası

· Yunanistan'daki birçok büyük ölçekli bankadan 'bizi alın' teklifi geldiğini belirtildi ve araştırmaların yapıldığı belirtiliyor.

· Verilen bilgiye göre, Suriye’de araştırma ve değerlendirmeler devam ediyor. “2010 yılı içinde Cidde/Suudi Arabistan şubesi faaliyete başlayacak olup, KKTC, Bulgaristan, Yunanistan ve Gürcistan’da şube ağı genişletilmesi yönünde çalışmalar sürüyor.” Stratejisini Türk işadamlarının olduğu heryerde olmak olarak belirleyen Ziraat Bankası, başta Balkanlar, Ortadoğu, KKTC ve Türk Cumhuriyetleri olmak üzere yakın coğrafyada araştırma ve fizibilite çalışmalarını sürdürüyor.

Halkbank

· Yurt dışı şubeleri, KKTC ve Almanya’da 1978, Bahreyn’de 1994 yılında faaliyete geçen Halkbank’ın şu anda yurt dışındaki şube sayısı altı. Halkbank’ın ayrıca Hollanda’da kurulu ve Almanya, Belçika ve Makedonya’da da şubeleri bulunan Demir-Halk Bank’ta yüzde 30 oranında hissesi bulunuyor.

· Halkbank’ın hissedarı olduğu Demir-Halk Bank’tan Makedonya’daki IK Bank’ın hisselerinin tamamını devralacağı öne sürüldü. Halkbank “henüz netleşen bir durum olmaması” gerekçesiyle yanıt vermiyor.

· Halkbank Hazine Yönetimi ve Uluslararası Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı Süleyman Aslan: “Özellikle Balkanlar’da ve çevre ülkelerdeki fırsatları değerlendirme planlarımız bulunuyor. Ne tür fırsatlar olduğuna dair farklı ülke ve pazarları analiz ediyor, detaylı inceleme yapıyoruz. Bize yakın bölgelerde etkinliğimizi artırmak arzusundayız.”

YapıKredi Bankası

· Hollanda, Rusya, Azerbaycan’da yurt dışı iştirakleri olan Yapı Kredi’nin, Bahreyn’de ise bir şubesi bulunuyor. Yapı Kredi’nin yurt dışı iştiraklerindeki büyüme planları ve hedeflerine bakıldığında, Azerbaycan pazarı öne çıkıyor. Yapı Kredi Azerbaycan, 2007’de başlamış olan organik büyüme sürecini devam ettirirken, pazardaki büyüme fırsatlarından da yararlanmayı hedefliyor.

· Yapı Kredi Rusya – Moskova’da payını güçlendirmesi bekleniyor. Hollanda’da ise 2010 yılı hedefleri arasında kârlı faaliyetlere yoğunlaşmak bulunuyor.

Garanti Bankası

· Garanti Bankası, faaliyetlerine 1998 yılında Hollanda’da kurulu iştiraki GarantiBank International NV’nin Bükreş şubesi ile başladığı Romanya’da önemli bir büyüklüğe ulaşmış durumda ve bu ülke, bankanın “şu anda yatırım açısından aktif olarak ilgilendiği yer” olarak nitelendiriliyor.

· Garanti Bankası, Romanya’da üç yıl içinde aktif büyüklüğünü iki katına ulaştırmayı, uzun vadede ise önemli bir oyuncu olmayı hedefliyor.

· “Romanya, AB ülkesi olmanın getirdiği avantajlar ve henüz yeni yeni olgunlaşmaya çalışan bankacılık sektörünün sahip olduğu potansiyelle yatırım olarak bizim açımızdan doğru bir pazar konumunda” denilerek, özellikle bireysel bankacılıkta büyüme isteği ifade ediliyor.

· Romanya dışında bölgede öne çıkan fırsatların ise günün koşulları çerçevesinde değerlendirilmesinin mümkün olabileceği belirtilerek, şu bilgiler veriliyor. Mevcutta ulaşılan 51 şubelik ağı birkaç yıl içinde 100’e ulaştırmayı planlıyorlar. Bunun dışında Balkanlar dahilinde Pazar araştırmasına devam ediyorlar.

Vakıfbank:

· Vakıfbank, Avusturya Viyana’da 1999’da faaliyetlerine başlayan iştiraki Vakıfbank International AG’nin Viyana dışında Almanya’nın Frankfurt ve Köln şehirlerinde bulunan birer şubesi, ve New York’ta da bir şubesi ve Bahreyn’de de bir offshore şubesi bulunuyor.

· Bankanın yurt dışında büyüme hedefleriyle ilgili olarak da, özellikle komşu ülkelerdeki fırsatların yakından takip edildiği belirtiliyor ve şöyle devam ediliyor: “Bu strateji doğrultusunda 2009 yılı sonunda yapılan ön araştırmalar sonucu geleceğe yönelik, başta komşu ülkeler olmak üzere yüksek potansiyele sahip ülkeler tespit edilmiş ve gerekli araştırmaların yapılmasına karar verilmiştir.”

Akbank:

· Yurt dışı faaliyetlerine 1998 yılında Almanya’da başlayan Akbank, şu anda bu faaliyetlerini Hollanda, Almanya ve Dubai’de faaliyet gösteren iştirakleri ve Malta şubesi ile sürdürüyor. Son olarak Aralık 2009’da Dubai ofisi olan Akbank (Dubai) Limited’i hizmete sokan banka, böylece Dubai Uluslararası Finans Merkezi’nde faaliyet gösteren ilk Türk bankası oldu.

· Akbank’ın uzun vadeli stratejisinin “bölgesinin en değerli bankası olmak” olduğu kaydedilerek, şöyle devam ediliyor: “Akbank yurt dışındaki cazip yatırım fırsatlarını takip ederken, Türkiye odağını da sürdürmektedir.”

Bank Asya:

· Şu anda yurt dışında şube ve temsilciliği bulunmayan Bank Asya, geçen yıl yaptığı ‘Afrika açılımı’ ile dikkat çekti. İslam Kalkınma Bankası (IDB) kuruluşlarından İslam Ülkeleri Özel Sektör Geliştirme Kurumu (ICD) ile stratejik işbirliği anlaşması imzalayarak Afrika’da faizsiz bankacılık faaliyetleri yürüten Senegal merkezli Tamweel Africa Holding SA’ya ortak olan Bank Asya için, bu ortaklığın başarısı diğer yurt dışı açılımları için de önemli olacak.

· Türkiye’nin ekonomik ve siyasi ilişkilerinin hızla geliştiği çevre ülkeler, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Balkanlar’da da Türk bankaları için fırsatlar olduğunu düşünülüyor. Buralara yönelinebilir ancak somutlaşmış, netleşmiş bir plan yok.

· Bank Asya’nın BDDK’dan gerekli izinleri aldığı Hindistan’ın Mumbai şehrindeki temsilcilik ofisi açılışı için de, sıra Hindistan’daki resmi kuruluşlardan izin alınması gelmiş.

Aktif Bank:

· Arnavutluk’ta kurulu yurt dışı iştiraki Banka Kombetare Tregtare (BKT) ile mevcut operasyonunu büyütme ve faaliyet gösterilen ülke sayısını artırma planları olan bankalardan biri. BKT, şu anda Arnavutluk’ta 56, Kosova’da 12 şube ile faaliyet gösterirken bu yıl açılacak yeni şubelerle de BKT büyümesini sürdürecek.

· 2010 yılı içerisinde faaliyette bulunduğumuz Arnavutluk’ta üç, Kosova’da iki olmak üzere toplam beş şube açmayı planlamaktalar.

· Yakın coğrafyada somutlaşan ilgi, banka dışında kalan, sigorta, aracı kurum ve benzeri finansal kuruluşları da kapsıyor. Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türk Cumhuriyetleri uzun vadeli büyüme stratejisi kapsamındaki coğrafyalar. Bu bölgelerdeki ülkelerde, gerek mevcut finansal kuruluşları satın alarak, gerekse yeni lisans başvuruları ile varolmayı hedefliyorlar.”

8 Ağustos 2010 Pazar

Altın_082010

Dünyanın en değerli madeni olan altınla ilgili bir çok bilgiyi buradan paylaşmaya bugün başlayacağım ve bunu her ay yapacağım yorumlarla devam ettireceğim.
İlk yazım biraz daha altının tarihçesi ve genel anlamda nerelerde kullanıldığı ne işe yaradığı ile ilgili olcak ve bu açıklamadan sonra global ve lokal anlamda altın fiyatlarını değerlendireceğim. Bundan sonraki yazılarda ise daha teknik detaya inerek ay be ay güncel bir şekilde altın fiyatlarını değerlendireceğim.

Tarihçe
Altının parlak sarı rengi, asitlere karşı dayanıklılığı ve kolay işlenebilmesi gibi özellikleri, insanların ilkçağlardan beri ilgisini çekmiştir. Altının hiçbir zaman paslanmaması,kararmaması ve saf haldeyken çok yumuşak olması kolayca dövülerek biçimlendirilmesine elverişlidir. Altın bütün bu özellikleriyle tarih boyunca en kıymetli metallerdensayılmıştır.
Dünyada çıkarılan ve insanların elinde farklı amaçlarla bulunan işlenmiş altın 161bin ton civarındadır. Benzer bir görüş National Geographic dergisinin Ocak 2009 sayısında "Tüm tarih boyunca sadece 161,000 ton altın çıkarıldı, bu miktar iki olimpik havuzu doldurmaya ancak yetiyor." yorumu ile yer bulmuştur.
Bugüne kadar yeryüzünden çıkarılan bütün altının 30 bin ton üzerindeki kısmı merkez bankaları ve hazinelerde (yaklaşık dörtte biri ABD devletinde olmak üzere) bulunmaktadır. Gerek her ülkede kâğıt para emisyonunun güvencesi olarak, gerek milletlerarası bir ödeme aracı olarak eskiden beri büyük önem taşıyan altın, aynı zamanda metalle çalışan zanaatçıların gözünde de değerini korumaktadır çünkü altın diğer madenlerle kullanımı yoğundur.
İletkenliği gümüş kadar olmasa da 2. Yüksek metal olan altın en çok elektrik sanayisinde kullanılır. Bunun dışında bir çok kullanımı olsa da insanlar çoğunlukla takı ve süs eşyası içinde altını kullanırlar.
Altının kimyadaki saflığı “yüzde” ile, mücevhercilikteki saflığı ise “ayar” terimleriyle ifade edilir. Buna göre 24 ayar (veya karat) altın % 100 saf altını, 22 ayar ise % 91,6 saf altını ifade etmektedir.

Altın Piyasaları
Amerika’da NYMEX’in bir alt grubu olan Comex’te altın future tradeleri 1974’ten beri yapılıyor. Diğer önemli altın piyasaları ise Londra, Tokyo, Sidney, Hong Kong,Zürih borsaları olarak bilinir.
Türkiye’de ise VOB’ta ise işlem gören tek tip altın sözleşmesi vardır. Bir Altın sözleşmesinin büyüklüğü 100 gram 995/1000 saflıkta rafine edilmiş külçe altındır. VOB’ta işlem gören altın sözleşmeleri Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim ve Aralık vadelidir.

Altın Fiyatını Etkileyen Sebepler
Altın fiyat haraketlerini şu koşul belirliyor:

1) Talep-Arz : Yıllık mücevher talebi:3550 ton. Bunun %70’i Hindistan’dan gelen talep. %20 yatırım amaçlı, %10 sanayi kullanımı için.
Arz ise yarısı madenlerdeki üretim o da son yıllarda yatay. Merkez bankaları ve Hazineler yaklaşık dörtte biri ABD olmak üzere 30 bin ton üzerinde altın rezervi tutuyorlar. (bunların altın azaltımı yapacağına dair haberler fiyatları tabiki etkileyerek düşürüyor.)
2) Altının diğer para birimleri ile olan ilişkisi: Dolar ve diğer para birimleri değer kaybettiğinde altın artış yaptığını görüyoruz. Para birimine olan güveni de para arzı, yani enflasyon beklentileri belirliyor. Yani enflasyon arttığında paranın değeri düşüyor bu da altının değerinin artmasına sebep oluyor. Bunun ardında merkez bankalarının enflasyona ne kadar hakim olduklarına yönelik verdiği güven de var. Enflasyon yükseliyor olsa da piyasalar merkez bankalarının kontrolü elden kaçırdığı düşünülmediği sürece altının değerlenmesi için bir gerekçe yok.
3) Büyüme: Dünyanın en büyük 2 devleti Amerika ve Çin ve en büyük birliği AB’den gelen büyüme haberleri de altın fiyatlarının artmasına ya da azalmasına sebep oluyor. Buna bakarken de Abd, AB ve Çin’den gelen istihdam verileri, GSMH’nin artışı gibi veriler önem kazanıyor.
4) Spekülasyon: Kriz altın fiyatını etkiledi çünkü krizin ortaya çıkmasıyla merkez bankaları bolca para basmaya başladı ve 2 yıl öncesine göre FED, BOE, ECB bilançoları sırasıyla %150, %150 ve %50 büyüdü. M.B’ler resesyonla savaş için ciddi şekilde para bastılar. Bu süreci de çok iyi şekilde kullanan spekülatörler, global piyasalara olan güvenin bittiğini vurgulayarak altının tarihi fiyatlara çıkmasına sebep oldular. Güvenin geri gelmesi için: 2. dip ihtimali bitmesi gerektiğini düşünüyorum, ve bu basılan paraların nasıl ve ne süreçte geri çekilebilecekleri önem kazandığını düşünüyorum.

Bu süreçte altının gidişatını öğrenmek için diğer önemli bir gösterge de Dünya’nın en büyük altına dayalı yatırım fonlarından SPDR Gold Trust olsa gerek. SPDR Gold Trust’ın net altın varlığı 2010 yılı başında 1.128,74 ton olmuştu. Euro bölgesi ülke ekonomilerden kaynaklanan risklerin devam etmesi yatırımcıyı riskli olan varlıklardan çıkmasına neden olarak altına yönlendirdi. Euro bölgesi ülke krizlerinden ötürü dolar euroya karşı aşırı değerlenmiş ve paritelerde yaşanan aşırı volatilite sonucu güvenilir varlık olarak görülen altın alımı artırmıştır. Kar satışlarının etkisini gösterdiği Şubat ve Nisan ayı dışında diğer aylarda SPDR Gold Trust’ın toplam altın varlığı yükseliş göstermiş ve bugün (09.08.2010) itibarıyle 1,282.75 ton olmuştur. %92 başarılı gelen stres testleri ve AB’deki sorunlu devletlerin bono ve tahvil satışlarında stres testinin güveniyle de düşün faizler ve CDS’ler güvenin geri gelmesini grafikten de görüldüğü gibi 23 Temmuzdan sonraki süreçte altının 1260 dolar civarından bir aay içinde 1160 civarlarına kadar düştü ve sonraki süreçte fazla düşen altın fiyatını düzeltme hareketiyle bugünkü fiyat olan 1205 dolara geldi. Gold Trust’ın bugün itibarıyle (09.08.2010) fiyatının 1.205 dolar seviyelerinde ve 49.8 milyar dolarlık varlığı bulunuyor.

Fiyatlar

Credit Agricole’un hazırladığı raporda belirttiğine göre, emtiaların gelecek on yıl süresince her yıl yüzde 10 değer kazanarak yeni zirveler yaşayabileceğini belirtmesine rağmen ben 2005 yılından beri gelen bu artışın piyasaya ve borsalara oranla biraz geç kalsa da düşüşe geçeceğini düşünüyorum. Kısa vadede çok fazla bir değişiklik olmayacağını düşünerek yatay bir seyir izleyeceğini düşünüyorum. Orta vadede ise düşüşe geçiş başlayacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için piyasaların önünün açık olması ve FED’in büyüme ve krizden çıkış süreciyle ilgili açıklamaları ve AB’deki batma riski olan devletlere olan güvencenin devam etmesi gerekiyor. Bu öngörülerin oluşmasına dayanarak altın fiyatının orta vadede 1000 doların altına düşmesi çok zor olmayacak. Ama önemli olan bu vadenin ne kadar süreci içereceği yani büyümenin ve tam güvenin ne zaman geleceği sorusunu akıllara getiriyor.

Türkiye'ye baktığımızda ise Agustos Vadeli altın fiyatlarında 6. ayın başlarında görülen 66.000'lı seviyelerden sonra düşüşe geçerek Temmuz ayı sonunda en düşük seviyesi olan 57.000 civarını görmüştür ve kısa vadede Türk vadeli altın piyasasında da yatay seyrin devam edeceğini düşünüyorum.


Yatırım tavsiye değildir.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Buğday_08.2010





Ve dediğimiz şekilde 560 sınırını kıran buğday fiyatları 680 dolar civarını da kolayca kırıp bugün itibarıyla CME Eylül 2010 vadelileri 830 dolar civarına dayanmış durumda ve hiç de duracağa benzemiyor. Bundaki en önemli sebep ise arz ayağında dünyanın 3. en büyük tahıl üreticisi Rusya'daki kuraklık olarak görüyoruz.
Rusya'da görülen aşırı sıcaklar ve büyük kuraklık ve orman yangınları nedeniyle son 2 yılın en yüksek fiyatlarını buğdayda görüyoruz. Geçen haziran ayından bu yana görülen artış yüzde 50'den fazla. Sadece temmuz ayındaki artış yüzde 42 olarak gerçekleşti.
Financial Times’ın belirttiğine göre ise, Rusya'yı vuran kuraklık nedeniyle tahıl ürünlerinin uluslararası piyasalardaki fiyatının 1973'ten bu yana en hızlı artışı gördüğünü belirtiyor.
Rus Tarım analiz şirketi SovEkon’un açıklamalarına göre 2010/11 dönemine dair buğday üretimindeki tahminlerde yangınlar sebebiyle tahıl ekili alanların beşte birinin ciddi hasar görmesi sebebiyle düşüşe gidildi. Rus yetkilerinin yaptığı açıklamalara göre 15 Ağustos 31 Aralık tarihleri arasında ihracata yasak getirilecek. Ayrıca buz dağının altındaki asıl sorun ise Rusya’nın yaptığı açıklamalara göre buğdayda değil, genel kapsamda tahıl ürünlerinde sorunların yaşandığı. SovEcon’un projeksiyonuna göre Rus tahıl üretimi iki hafta önce 77-81 MMT ye düşürülen tahminden 70-75 MMT arasındaki tatmine indirildi. Ayrıca analistler 2010-2011 dönemi Rusya buğday ihracatı 18.2 milyon tonluk tahminden 11 milyon tona düşürüldü.
CME’de de durmuyor.
Dünyanın en büyük emtia borsası olan Chicago Mercantile Exchange’de (CME) buğdayın kile fiyatı (27.2 kilo) haziran ayından hafta başına kadar yüzde 62’lik artışla 7 doların üzerine çıktı. Bu, sözkonusu piyasada 1 ton buğdayın yaklaşık 269 dolardan işlem görmesi anlamına geliyor. Bugün itibarıyle ise CME’de buğday future fiyatları sadece bugünkü %6 ya yakın artışla 826 dolardan işlem görüyor.

Rusya üretimindeki bu düşüş tahminleri buğday ve tahvilin uluslararası alanda en saygın kuruluşlarından The International Grains Council (IGC) ‘da 2010/2011 dönemi global buğday üretimini 13milyon tonluk düşüşle 651 MMT ‘a indirdi. Bu düşüşte 2010/2011 yılında Rusya’nın payının 7.2 milyon tonluk düşüş ile 50 milyon ton üretmesinin beklenmesi önemli etkiye sahip. IGC ayrıca Kazakistan’da 5 milyon tonluk, Ukrayna’da 0.5 milyon tonluk ve geçen ayki beklentilerimiz dahilinde Kanada’da 1.5 milyon tonluk düşüş (20.5 Milyon Ton) bekleniyor. IGC’ye göre buğday üretiminde artış gösterecek nadir ülkelerden biri Amerika olacak gibi görünüyor. IGC Amerika buğday hasatından 60.0 Milyon tonluk üretim bekleniyor ki, bu beklentilerin 4 milyon tonluk artışından kaynaklanıyor. Önemli bir buğday ihracatçısı olan Amerika için artan buğday fiyatları üretimden satışta kazanılacak para artacak gibi görünüyor.

İçeride Çelişki
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, Türkiye’nin buğday ekim alanlarının strateji belirlenmemesi nedeni ile giderek daraldığını ve buğday ithalatına bağlı bir ülke konumuna geldiğini belirtirken, “Önümüzdeki dönemde buğday spekülatörlerinin fiyatlarını daha da artırmasını bekliyoruz” dedi. Tarım Bakanı Mehdi Eker ise buğday fiyatlarında bir artış beklemezken ZMO Başkanı Gökhan Günaydın’ı yalanlar nitelikte konuştu ve Türkiye’deki üretimin Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak düzeyde olduğunu belirtti.Mehdi Eker’in belirttiklerine göre ‘ Türkiye’nin şu anda 2.2 milyon ton buğday stoğu var. Hasat henüz devam ediyor. Yüzde 75-80 oranında tamamlandı. Dolayısıyla biz dünyayı takip ediyoruz. Kendi ihtiyacımızla ilgili bir sorunumuz yok. Kendi ihtiyacımızı tamamen karşılayacak kadar üretimimiz var. 18 milyon ihtiyacımızı gideriyor ama ihtiyacımızın çok üzerinde üretimimiz var.’ diye konuştu.

Fiyatlar için artık herhangi bir direnç seviyesi psikoloji sınır olan 1000 dolar seviyesi olarak görülüyor. Bu sıradışı fiyat artışılarını durduracak olan açıklamalar ise global anlamda IGC’nin hasat tahminlerinin gerçek fiyatlara paralel gelmesine ve hava durumunun buğday üretim artışına destek sağlayacak şekilde bol güneşli ve yağışsız olmasına bağlı olarak görülüyor. Ama kısa dönemde buğday vadeli fiyatlarının 1000 dolara kadar gelmesi muhtemel. Hatta 2 yıl önceki buğday krizinde görülen 1250 civarındaki fiyatların görülmesi ise az olsa da muhtemel gibi görünüyor.
Bir ay sonra yazacağım yazıda hangisinin gerçekleştiğini göreceğiz.


Wheat prices as of close on 2 August Monday
Chicago: $6.93 ¼ a bushel, +4.8%
Kansas: $7.00 ½ a bushel, +4.0%
London: £149.40 a tonne, +4.8%
Minneapolis: $7.13 ¼ a bushel, +3.7%
Paris: E207.75 a tonne, +6.3%
Prices for US exchanges' September lots, and November lots in London and Paris

13 Temmuz 2010 Salı



Piyasalarda Yeni Bir Enstrüman : VARANT

Riskten korunmak ve ya belirli seviyede risk alarak getiriyi yükseltmek amacıyla kullanılan ürünler finans piyasalarında ‘türev ürünler’ olarak adlandırılır. Uzun bir geçmişleri olmasına rağmen türev ürünlerin marketlerde önemli yer tutmaları ‘70-‘80’leri bulmaktadır. (OTC) Tezgah Üstü Piyasalarda işlem görmesi ile başlayan bu ürünler yatırımcıyı dalgalı market durumlarına karşı korumak için oluşturulmuştur. Sonrasında OTC’den çıkıp piyasada herkes tarafından kolayca ulaşılabilecek hale getirilerek bir çok yatırımcıya ulaşmıştır. 70 lerdeki petrol krizleri ile gelen yüksek volatil piyasalar, dolar dalgalanmaları, faiz dalgalanmaları , regulatorleri böyle bir finansal enstrümanı çıkartmaya itmiştir. Bundan sonraki süreçte korunma amacının yanında spekülatif fiyat hareketleri amacıyla ve arbitraj fırsatlarından yararlanmak amacıyla kullanılan önemli hacme sahip bir finansal enstrüman olmuştur.
Daha geniş kapsamlı tanımıyla türev, değeri bağlı olduğu (contingent) varlıkların fiyatlarına bağlı olan ancak bu varlıklara sermaye yatırmayı gerektirmeyen bir sözleşmedir. Fiyat veya getirilere dayalı ödemeleri değiş tokuş etmeye dönük sözleşmeler oldukları için daynak varlığın mülkiyet transferine gerek kalmamaktadır.
Türev piyasalar sermaye piyasalarının finansal piyasalardaki payının artırılması amacıyla yapılan çalışmalar kapsamında, yatırım araçlarının çeşitlendirilmesine yönelik girişimler büyük önem taşımaktadır ve bunların en önemli sonucunda -Ağustos’ta- Deutche Bank tarafından ihracı yapılacak olan varantlardır. Tasarruf sahiplerine yatırım alternatifleri sunmak, yatırımcı ve üreticilere volatil market durumlarından korumak, piyasanın derinlik ve genişliğinin yanı sıra, sermaye piyasalarının ülke ekonomisine katkısını da artıracaktır. Spk’nın çıkardığı taslakta varantlar, elinde bulunduran kişiye dayanak varlığı ya da göstergeyi, önceden belirlenen bir fiyattan, belirli bir tarihe kadar alma veya satma hakkı veren ve bu hakkın kaydi teslimat ya da nakit uzlaşı ile kullanıldığı menkul kıymet niteliğinde bir sermaye piyasası aracı olarak tanımlanmıştır. Varantların dayanak varlığını, İMKB-30 endeksinde yer alan hisse senetleri ve İMKB tarafından belirlenen hisse senedi endeksleri oluşturacaktır. Varantın çıkış amacı öncelikle korum amaaçlı olmuştur bu sebeple de yatırımcıların fiyat dalgalanmalarından etkilenmesini önleme özelliği nedeniyle, koruma özelliği ağır basan bir finansal enstrümandır. Varantlar, yatırımcılara düşük tutarlar yatırmak suretiyle, hisse senedi ve diğer yatırım araçlarının getirilerinden faydalanma olanağı sunması ve türev araçlar kadar karmaşık olmaması nedeniyle, daha fazla sayıda bireysel yatırımcının sermaye piyasalarına çekilmesinde etkili olacaktır. Düzenleme ile, bugüne kadar sadece tezgahüstü piyasalarda, büyük kurumsal yatırımcıların kullanabildiği araçlar, ikincil piyasada tüm yatırımcıların erişimine açılacaktır.
Yurt dışında işlem gören varantları görüntüleyebilmek için ticker’ın sonuna w harfi eklemek yeterlidir. Temel KavramlarSahibine alım hakkı veren varantlar “call varant”, satım hakkı verenler ise “put varant” olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir ayırım, Avrupa ve Amerikan tipi varantlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Sahibine vade bitim tarihinde dayanak varlığı alma veya satma opsiyonu veren varantlar “Avrupa Tipi Varant”, opsiyonu vade sonuna kadar herhangi bir tarihte kullanma hakkı veren varantlar ise “Amerikan Tipi Varant” olarak adlandırılmaktadır. Varantlar kaldıraç etkisi taşıyan finansal araçlardır. Varant fiyatındaki değişim, dayanak varlığın fiyatındaki değişim oranından çok daha yüksek olabilmektedir. Aşağıdaki örnek kaldıraç etkisinin daha net anlaşılmasını sağlayacaktır. Örnek: ABC Hisse Senedine İlişkin Alım Hakkı Veren Amerikan Tipi varant. Varant fiyatı (t0) ______________5 YTLKullanım fiyatı _______________110 YTLHissenin değeri (t0) __________100 YTLHissenin ulaştığı değer (t1) ____130 YTLVarant fiyatı (t1) _____________20 YTLÖrneğe göre, varantın dayanak varlığında %30 oranındaki değişim, varantın fiyatını 5 YTL’den en az 20 YTL’ye yükseltecektir. Dayanak varlıktaki %30 oranında bir artış, varantın fiyatını %300 oranında yükseltmektedir. Bu durum, varantın kaldıraç etkisini göstermektedir.
Varantların İhraççılar Açısından Sınıflandırılması
Varantlar banka ve aracı kurum gibi finansal kuruluşlar tarafından ihraç edilebildikleri (covered warrants) gibi, şirketler tarafından, varant ihraççısı şirketin kendi hisse senetleri dayanak varlık yapılmak suretiyle de (company warrants) ihraç edilebilmektedir.
SPK tarafından hazırlanan taslakta, şirket varantları öngörülmemekte, sadece “covered” varant olarak sınıflandırılan, finansal kuruluşlar tarafından ihraç edilen varanta izin verilmektedir. Şirket Varantları (Company Warrants)• Şirketler tarafından, kendi hisse senetleri dayanak varlık yapılmak suretiyle ihraç edilir.• Dayanak varlık sadece varant ihraç eden şirkete ait hisse senetleridir.• İfa zamanında şirket tarafından yeni hisse senedi ihracı yapılır. • Sadece alım hakkı (call) veren varant olarak ihraç edilir.• Genellikle daha uzun vadelidir.• Likidite sınırlıdır.• Genel olarak tek bir ifa fiyatı vardır.• Borsada kote olur.• Fiyatlandırma arz ve talebe göre yapılır.Finansal Varantlar (Covered Warrants)• Banka ve aracı kurum gibi finansal kuruluşlar tarafından ihraç edilir.• Dayanak varlık hisse senedi, endeks, döviz, emtia gibi çok çeşitli olabilmektedir.• İfada, yeni hisse senedi ihracı yapılmaz.• Hem alım (call), hem satım (put) hakkı verecek şekilde ihraç edilebilir.• Genellikle vade iki yıla kadardır.• Likittir.• Dayanak varlığın alım veya satım fiyatı, her ihraçtaki şartlara bağlı olarak çeşitlilik gösterir.• Borsada kote olur. • Fiyatlandırma piyasa değerine göre yapılır

Basket Vrrantlar: Endüstri levelindeki varantlar.Endistrünin performansını gösterir.
Endeks Vrantları :Varantın türevlendirildiği varlığın tek bir indekse odaklı varantlarıdır .
Çıplak varant: Geleneksel varrantlar gibi, bağlı oldukları bonolardan ayrı çıkarılmış, menkul kıymetler borsasında işlem gören varantlardır.

Avantajlar
Riskten korunma ve riski yönetme Bir opsiyon olan varantlar, risklerin ortadan kaldırılması ya da azaltılmasını sağlamaktadır. Varantlar, spot piyasalarda meydana gelebilecek fiyat değişimlerine karşı yatırımcıları koruma özelliğine sahiptir. Sınırsız kazanç, sınırlı zarar (kaldıraç etkisi) Zarar edilecek miktar, varanta ödenen ücret ile sınırlıdır. Konuyu bir örnek ile açıklayacak olursak, ABC aracı kurumunun, XYZ şirketinin hisse senedini dayanak varlık yaparak, vade tarihi 1 Haziran 2008 olan Amerikan tipi, alma hakkı veren (call) varant ihraç ettiğini düşünelim. Bugün itibariyle XYZ senedinin işlem fiyatı 19 YTL’dir. İhraç edilen varantta XYZ senedinin kullanım fiyatı 20 YTL olarak belirlenmiştir. Varantın fiyatı ise 2 YTL’dir. Yatırımcının 2 YTL’den 1.000 adet varant satın aldığını düşünelim. XYZ hisse senedinin fiyatının vade tarihine kadar hiçbir anda 22 YTL’nin üzerine çıkmaması halinde (20+2 YTL), yatırımcı hiçbir şekilde bu hakkını kullanmayacaktır. Yatırımcının zararı ise sadece varanta ödediği meblağ (2*1.000=2.000 YTL) ile sınırlı olacaktır. Amerikan tipi bu varantın dayanak varlığı olan XYZ hisse senedinin fiyatının 15 Mayıs 2008 tarihi itibariyle 24 YTL’ye yükseldiğini düşünelim. Bu durumda varantın fiyatı 5 YTL’ye çıkmış olsun. XYZ hisse senedinin fiyatındaki %26 artış (=24/19 YTL), kaldıraç etkisiyle varantın fiyatındaki artışı %150 (=5/2 YTL) yapmaktadır. Hem düşen hem de yükselen piyasalarda kazanç elde etme olanağı Dayanak varlığı satın alma hakkı veren varantlar (call) yükselen piyasalarda kazanç elde etme olanağı sunarken, satma hakkı veren varantlar (put) düşen piyasalarda kazanç elde etme olanağı sunmaktadır.

Dezavantajlar
Uygun dayanak varlık seçimine rağmen zarar etme riski Varantın fiyatını etkileyen çok çeşitli faktörler söz konusudur. Dayanak varlığın fiyat hareketleri elbette varant fiyatını da etkilemektedir. Ancak fiyatı etkileyen tek değişken dayanak varlığın fiyatı değildir. Örneğin, bir hisse senedini satın alma hakkı veren bir varantın fiyatı, dayanak varlığını oluşturan hissenin fiyatında artış olmasına rağmen, diğer faktörlerin etkisiyle düşebilir. Kaldıraç etkisi Kaldıraç etkisi varantların önemli avantajlarından biridir. Bu etkinin, varantlardan limitsiz kar elde edilmesini sağladığı konusundaki açıklamalar yukarıda yer almaktadır. Zarar ise ödenen varant fiyatı ile sınırlıdır. Ancak zarar miktarı sınırlı olmakla birlikte, zarar oranı, dayanak varlığın fiyat değişim oranından çok daha yüksek olabilmektedir. İhraççının yükümlülüğünü yerine getirmeme riski Yapısal özellikleri opsiyon sözleşmeleri ile büyük benzerlik taşıyan varantlar, ihraççının yükümlülüğünü yerine getirmesi konusunda, borsada işlem gören opsiyon sözleşmelerinden ayrılmaktadır. Borsa opsiyonlarında, opsiyon satıcısının yükümlülüğü takas kurumu tarafından garanti edilmektedir. Ancak varantlar açısından bu tür bir garanti verilmesi söz konusu değildir. İhraççının yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda varant sahibi, adi alacaklı olarak yükümlülüğün ifası için hukuksal yollara başvurabilecektir. Geçerlilik süresinin sınırlı olmasıHisse senedi yatırımcıları, zaman limitli yatırım konseptine aşina değildir. Yatırım yaptığı hisse senedinin orta ve uzun vadede performansını bekleyebilmektedir. Varantlar sınırlı süreli olduğu için hisse senetlerinden farklıdır. Vade bitimi ile birlikte varantın varlığı da sona ermektedir.
Kullanımı
Portfolyo Koruması: Portfolyoyu fiyat düşüşlerine karşı ya da gerekli koşullarda fiyat artışına karşı korumada yardımcı olur
Düşük gider
Kaldıraç etkisi
Fiyatlama
Varant değeri = Po- Pbono ya eşittir. Bu da bonodan gelen nakit akışının bononun varrantlı değerinden çıkarılmasıyla elde edilir. Bu varantları fiyatlamada farklı modeller kullanılabilir. En önemlileri Black-Sholes modelidir.

Varant fiyatları bir çok farklı indikatöre dayanabilir ama bir varantın market fiyatının bulurken iki şeye dikkat edilmesi gerekir:
Gerçek Değer: bu basitçe exercise fiyatından şiirketin hisse fiyatının çıkarılmasıyla bulunur. Buna göre de varantlar ‘at-The money’ ya da ‘out of money’ diye adlandırılırlar. Exercise price hissenin fiyatından yüksekse ‘in-the money , düşükse ‘out-of-the money’ olarak isimlendirilir.
Zaman değeri: Zaman değeri varant değerinin hisse vade bitimine kadar olan süreçteki değerini ifade eder. Zaman değeri vade sonuna gelindikçe değerini yitirir çünkü sona yaklaşıldıkça fiyat değişikliğinin oluşma ihtimali gittikçe düşmeye başlamaktadır.Zman değeri aşağıdaki faktörlerden etkilenir;

Vade sonuna kalan süre: vade bitimine kalan zaman uzadıkça, varantin zaman değeri de artar Bunun sebebi hissenin in the money olması ihtimali bu uzun süreçte daha yüksektir.
Dayanak varlığın fiyat oynaklığı: hissedeki volatilite arttıkça, varantın fiyatı da artacaktır, cünkü yine in the money ihtimali artmıştır.
Temettüler: Temmettü alımı varantin kontratında bahsedilen kurallara göre yapılır.
Faiz oranları: Faiz oranlarının artması call varantlarının artmasına ve put varantlarının fiyatlarının azalmasına sebep olur. Faiz oranlarının nerede olduğu opportunity cost of capital ‘i belirtir.

Varantlar Ve Opsiyon Sözleşmeleri
Türev araçların en önemli türlerinden birini oluşturan opsiyon sözleşmeleri, taraflardan birini (satıcı), belirli bir tarihte veya belirli bir tarihe kadar olan dönemde, sözleşme konusu dayanak varlığı satma ya da alma konusunda, karşı tarafın talebine bağlı olarak yükümlülük altına sokmaktadır. Kendisine seçme hakkı tanınan taraf (alıcı), sahip olduğu alım veya satım hakkını kullanma bakımından bir serbestiye sahiptir. Diğer bir ifadeyle, sözleşme alıcı taraf için bir hak sağlarken, satıcı tarafı yükümlülük altına sokmaktadır. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere varantlar ve opsiyon sözleşmeleri pek çok temel noktada ortak özellikler sergilemektedir. Fiyatlandırmaları aynı şekilde yapılmaktadır.Opsiyon sözleşmeleri organize piyasalarda işlem görebileceği gibi, tezgahüstü piyasada da işlem görebilir. Tezgahüstü piyasalarda işlem gören opsiyon sözleşmeleri, borsada işlem gören opsiyon sözleşmelerine göre taraflara daha esnek yapı sunmasına karşılık, opsiyonun alıcısı konumundaki taraf, yükümlülüğün yerine getirilmeme riski ile karşı karşıyadır.